8 Haziran 2019 Cumartesi

Beyin sağlığımız, Beynimiz için Oksijen'in önemi...

         Şimdi burun ameliyatından sonra tam 28 gün geçti. Son bir haftadan beri daha rahat nefes alabiliyorum. Doktorun dedikleri doğruymuş. %100 nefes almak çok güzel. Bakalım başka ne gibi değişiklikler olacak. Şimdi artık düzenli yürüyüşlerime başlayabilirim. Burnumdan nefes aldığım için artık yorulmadan, ve tıkanmadan yürüyebiliyorum. Uzun süre yürüyememek bende kilo artışı yarattı. Şimdi bunu telefi etmem gerekiyor. Hala burun ameliyatı olmak için kendini yıllarca hazır hissetmeyenler var. Tabiiki her ameliyatta bir risk vardır. Fakat korkmayın. Şimdi tıp dünyası çok ilerledi. Burundaki kemik eğriliği genetik olduğundan ameliyat olmak şart. Bence insan kendi sağlığı için her çabayı göstermeli. Olumlu düşünmeli. Her işin başı sağlık. Şimdi artık telefonda bile daha rahat konuşabiliyorum. Ben inanıyorum ki ilerki yıllarda daha rahat edeceğim. Olumlu düşünmeye devam edin.
             Beyin vücut kütlesinin yalnızca %2' sini oluşturur ancak kan dolaşımına giren oksijenin %20'sini tek başına kullanır. Bu sebeple, beynimiz oksijen yetmezliğine son derece duyarlıdır. Her ne kadar kısa süreli oksijen yetmezliklerine direnebilse de, mümkün olduğunca sürekli ve düzenli nefes almanız gerekmektedir. Dolayısıyla, nefes alabildiğiniz her saniye, doyasıya nefes alın ve beyninizin oksijenini kısmayın.

            " 2006 yılında Proceedings of the Undersea and Hyperbaric Medical Society dergisinde yayınlanan bir makaleye göre, 5 yıl boyunca, 1000 derin su dalgıcının beyni MRI ve SPECT ile incelenmiştir. MRI, bireylerin beyninde herhangi bir morfolojik bozulma tespit etmemiştir. Ancak SPECT analizi, ön ve yan loplarda metabolizma düşüklüğünü ortaya koymuştur."
              Tabii ki bu uzun süreli nefes tutmalar, öncesinde oksijen ciğerlere çekildiği için yapılabilmektedir. Normalde, nefes alıp verirken, akciğerlere giren oksijenin sadece ufak bir kısmı tüketilmektedir, kalanı, karbondioksit ile birlikte atılır. Ancak nefes, ciğerlerde tutulduğu sürece, hapsolan oksijen bu 20 dakika boyunca tüketilebilir. Dolayısıyla, akciğer hacmi ve bunun ne kadarını doldurabildiğiniz, nefesi ne kadar uzun tutacağınızı belirler. Yani nefesini tutanların beyni oksijensiz kalmamaktadır, sadece nefes almamaktadırlar. Çünkü eğer ki beyin gerçekten oksijensiz kalırsa (apne durumu) ilk 2 dakika içerisinde beyin hücreleri geri dönüşü olan hasarlar almaya başlar, 3 dakikadan sonra beyin hücreleri kalıcı olarak hasar görmeye ve ölmeye başlar, 5 dakikadan sonra ise beyin hücreleri kitleler halinde ölür. Dolayısıyla "nefes tutmak" ile "nefessiz kalmak" arasında devasa bir fark vardır."

             Beyin kandaki oksijenin yüzde 20’sini harcıyor. Vücut ağırlığının sadece %2’sini oluşturmasına rağmen, bu kadar çok oksijen harcaması çok ilgi çekici. Bu yüzden de oksijensiz kalma öncelikle beyin hasarına yol açıyor.
             Beyin gece gün boyunca olduğundan daha aktif. Düz mantık ile düşünüldüğünde, gündüz yaptığımız onca faaliyet, görüntü, ses vb.nin beyni yatakta yatarak dinlenmemiz durumundan daha fazla çalıştıracağını sanabiliriz. Ama durum tam tersi. Vücudu kapatınca beyin daha da açılıyor.
             Beynin %80’i sudur. Tezgahlarda ya da TV’de gördüğünüz beyinler çok gerçekçi değil. Yaşayan bir beyinin dokusu daha çok bir jöleye benziyor. Bir dahaki sefere susuz kaldığınızda beyninizi unutmayın.
           Gülümsemek için 17, kaşları çatmak için 43 kas çalışır. Yani gülümsemek hepimiz için daha uygun bir seçim. Kaş çatma, şaşı bakma gibi hareketleri uzun süre yapanlar, bunun yüzü ne kadar yorduğunu bilirler. Bu yüzden en iyisi ruh halinizi iyileştirmek.
           Bütün bunlardan daha önemlisi,herkesin gözünden kaçan bir başka faktör de OKSİJEN'dir. Her organ gibi beynin de enerjiye ihtiyacı vardır.Beyin bu enerjiyi oksijenle glikozu yakarak elde eder. Diğer bütün organlardan daha çok çalıştığı ve daha karmaşık yapılı olduğu için de, daha fazla oksijene gereksinim duyar. Beyin vücudun sadece %2 si kadar bir ağırlığa sahip olduğu halde, kana karışan oksijenin %20sinden fazlasını kullanır.Bu nedenle 40 güne kadar aç ve birkaç gün susuz kalabildiğimiz halde, üç dakikadan fazla oksijensiz kalamayız. Demekki beynin hayatiyeti için en önemli ihtiyaçlardan biri Oksijen'dir. İkinçisi su, üçüncüsü gıdadır.
İşte bu gerçek ışığında şöyle bir varsayım ortaya çıkmaktadır. İçinde 7-8 saat uyuduğumuz yatak odamızın havasız olması başımıza büyük işler açmaktadır. Soğuk havalarda yatak odamızın pencerelerini sıkı sıkı kapatırız. Bu da odadaki oksijenin bitmesine neden olmakdadır. Hatta kapı ve pencere kenarlarını izole ederiz. Buda odamıza oksijen girişini tamamen engeller.Dört saatlik bir uykudan sonra soluduğumuz oksijenli hava bitince ,karbondioksit solumaya başlarız. Bu durum başta beyin hücrelerimiz olmak üzere bütün organlarımızı etkiler. 
Oksijen yetersizliği beyin sağlığımızı şöyle etkilediği düşünülmektedir.
      1- Günden güne zayıflayan beyindeki nöronlar ölmektedir.
         2- Nöronların yeni bağlantılar kurmaları, elektriksel devreler oluşturmaları zorlaşmaktadır. (örneğin , Hatırlayın beynimizin %80 i sudan oluşur, elektriksel dalgalar suda daha fazla diğer organlara emir ve işlev iletir.) Nöronların ölmesiyle bu bağlantıların oluşması azalır. Geniş düşünebilme yeteneği ve vücuda emir ve işlev iletmesi azalır.,
         3- Kısa vadede hafıza kaybı, ezberleme yeteneğinin azalması, unutkanlık ve çaşitli hastalıklar,
         4- Geçici konuşma ve düşünce yeteneğinin artması, insanların kendi lisanlarını bile akıcı konuşamaması, (ıııı) gibi kopuk cümleler söylemeleri, uzun süre duraklamaları. ( Burun ameliyatından önce benimde beynime oksijen az gidiyordu, bu nedenle cümleleri tamamlarken zorlanıyordum, bunu şimdi daha iyi anlıyorum.)
         5- Düşünce tembelliği oluşmakta, gündüz uyuklamaları başlamaktadır. Gece uykusuzlukları artmaktadır. Odadaki oksijen bitince.
         6- Beynimizdeki oksijen yetersizliğinin zihinsel faaliyetlerimizi etkilemesinden başka diğer organlara verdiği zarar ise başka bir araştırma konusudur. 
         Nöronlarında diğer hücreler gibi oksijenden başka; protein ve mineral vitaminlere de ihtiyacı 
vardır. Beyin sağlığının devamı için onu zararlı gazlardan karbondioksit gibi gazlardan korumak hayati önem taşır. Karbondioksit, hava gazı, sigara dumanı, egzoz dumanı, hava kirliliği, çeşitli boya ve tiner kokuları, uyuşturucular, keskin temizlik maddeleri, aşırı alkol, çay,kahve ve gereksiz ilaç kullanımından beynimizi korumamız lazım. Bütün bunlar beynimizi sağlıklı tutabilmenin ön şartlarıdır.
        Beynimiz ne kadar sağlıklı olursa o kadar olumlu düşünüp, pozitif bir yaşam sürebiliriz.
Ayrıca Negatif insanlarla takılıp, pozitif bir yaşam sürdürmeyi başaramazsınız.
      












18 Mayıs 2019 Cumartesi

Burnumdaki Kemik eğriliği ameliyatından sonra


  
            Bugün (ameliyattan iki gün sonra)  burnumdan tamponlar alındı. Sonuç : Ameliyat öncesi ; burnumdan % 2,3 nefes alabiliyordum. Konuşurken zorla cümleyi tamamlayabiliyordum. Sesim genizden geliyordu, boğuk bir sesti bana göre ve yavaş. Beni yoruyordu, baş ağrıları  vardı, uykusuzluk ve yorgunluk şikayetleri  vardı.

            Ameliyat sonrası ; birinci gün ; henüz burnumun % 10 u açıldı. Yaralar bir aya kadar iyileşince % 100 ü açılacak. Burnumdan beyine %100 oksijen gidecek. %10 gelen nefesle değişen  şeyler ; 1.günde daha hızlı konuşabiliyorum, yorulmuyorum, başağrısı  yok, sesim inceldi ve net duyuluyor, uyuyabiliyorum artik,ilk gece 3 saat hic uyanmadan uyudum. Gözlerim  daha canlı bakıyor, daha önceki fotoğrafta bakışlarım donuktu. Sadece burnumun %10 unundan hava geliyor. Bir ay sonra beynim tam kapasiteyle çalışmaya başlayacak. Öyle hissediyorum. Çünkü şimdiye  kadar meğer  hic nefes almıyormuşum.!   yani yeni yaşamaya  başladım gibi. İnanılmaz. İlk kez iz ban daki kötü  kokuları hissettim.  İlk kez yediğim  bir meyvanın kokusunu aldım. Hatta tadını hissettim. Bu da beynin diğer bölgelerine de  oksijen gittiğinden oluyor. İnanılmaz.

         Ameliyattan 7 gün sonra; Gece hiç uyanmadan 5 saat uyuyabiliyorum.
Baş ağrıların azalmaya başladı. %50 nefes almaya başladım. Bir ay sonra daha rahat nefes alacakmışım.

         Burnunuzda kemik eğriliği ve burun eti bulunuyorsa ameliyat olmaktan çekinmeyin. Şimdi tıp çok ilerledi. Doktorlar aldıkları her kuruşu hakediyorlar.
Ben de başta korkuyordum. Ne zaman tomografi sonucunda burunda kemik eğ-
riliği olduğunu anladığım zaman maalesef 50 yaşındaydım. Keşke daha erken bunu öğrenseydim. Nefes almak için burun damlaları kullanıyordum. Onlarda baş ağrısı yapıyordu. Sonuç olarak beyine oksijen gitmediği zaman olabilecek
hastalıklardan da sakınmış oluyorsunuz. Belki Alzeimer, veya nörolojik rahatsızlıklara yakalanmayacaksınız. Burundan insan nefes alamayınca spor bile yapamıyor. Obezite sorunları ortaya çıkıyor. Sağlık için ne gerekiyorsa onu yapmalı.

5 Mayıs 2019 Pazar

Beynimiz yeterli çalışıyor mu ? Nasıl anlarız.


          Baş ağrılarınız mı var? Vücudunuzda başka sıkıntılarınız mı var?. Kendimi bildim bileli burnumdan zor nefes alıyordum. Neden herkes normal nefes alırken ben zor alıyordum. Her hangi bir hastalığım  da yoktu. Okul döneminden hatırlıyorum , beden eğitimi derslerinde koşamazdım. Çok fazla nezle, grip olurdum. Nefesim tıkanırdı..
          Şimdi 50 yaşındayım. Geçmişimi oturup düşünmeye başladım. Aslında son iki yılımı hasta olan anneme bakmaya adamıştım. Şimdi yalnızım. Kendimi düşünmeye başladım. Son iki yıl içinde doktorlar sinüzit ilaçları verdiler. Uzun süre burun damlaları kullandım. Doktorlar uyarmıştı. Beş günden fazla burun damlası kullanmayın diye. Ama siz benim yerimde olsanız mecburiyetten kullanıyordum. Yaş ilerledikçe nefes almam zorlanıyordu. Sonra bir gün özel bir hastaneye göz muayenesi için gitmiştim. Oradan ayrılmadan önce burnumdan da muayene olmayı düşündüm. Gidip hemen o gün için randevu aldım. Belki sorunuma bir çare bulabilirler diye düşündüm. İyi ki bu şekilde olumlu düşünmüşüm. Doktor ilk muayenede burnumda kemik eğriliği olduğunu söyledi. Bu nedenle sol burun deliği kapalı imiş. Nefes alamamamın  nedeni ortaya çıktı. O hastanede burun tomografisi çektirdim. Kan tahlilleri yapıldı. EKG denilen kalp ritmine bakıldı. Diğer her şey normaldi. Sonuçları aldım. Ameliyat olmam gerekiyordu.
       
          Başka bir hastaneye daha göstermek için sonuçlarla birlikte gittim. Orada burun içinden muayene olunca diğer burun deliğinde de burun eti olduğunu bunu lazerle küçülteceklerini söylediler. Anlaşılan zor nefes almamın bütün sebebini öğrenmiştim. Keşke bunu yıllar önce anlayabilseydim. O zaman hayatım daha kolay olurdu.
         Ortaya çıkan problemler,,
         Burnumdan nefes alamayınca dolayısıyla beyine oksijen gitmiyor. Beyin yeterli oksijeni alamayınca da doğru çalışamıyor. Veya hiç çalışmıyor. Yetersiz alınan nefes oksijen öncelikle uykusuzluk problemlerine yol açıyor. Siz yeterli ve düzenli uyuyamıyorsunuz. Bu da gün içinde yorgun ve güçsüz hissetmenize yol açıyor. Yorgun ve güçsüz hissettiğiniz zaman da günlük aktivitelerinizi yapamıyorsunuz. Yaşam kaliteniz düşüyor. Kilo artışı ve çeşitli sağlık problemleri ortaya çıkmaya başlıyor. Bende bu bir yıldan beri rahatsızlık devam ettiğinden kilo artışı da zamanla fazlalaştı. Yeterli nefes alamadığım için en fazla 30 dakika yürüyebiliyordum. Çünkü nefesim daralıyordu. Kendimi bir dolmuşa veya taksiye atıyordum. Günlük gitmem gereken yerlere gidemiyordum. Başka çarem kalmamıştı.
          En son muayene eden doktordan ameliyat için gün aldım. Gelecek Cuma ameliyat olacağım. Ameliyat sonrası nasıl hissettiğimi sizlerle sonra paylaşacağım.
Doktor ameliyattan bir hafta sonra daha rahat nefes alabileceğimi ve baş ağrılarımın geçeceğini söyledi. Çok mutluyum.
          Sonuç olarak;
          Beynimiz gerçekten tam anlamıyla çalışıyor mu ? , bedenimiz her işlevini kusursuz yerine getiriyor mu? Kendimize bakalım. Eğer siz de de benim ki gibi sorunlar varsa, burun tomografisi çektirmek ve bunu kontrol ettirmekle işe başlamak lazım. İnsan vücudu alkali suya ihtiyacı olduğu gibi, beynimizin de oksijene ihtiyacı var. Kendimde fark ettiğim bir diğer eksiklik de magnezyum eksikliği imiş. Magnezyum eksikliği beyinle ilgili birçok hastalığa yol açabiliyor.
Bunu neden eklemek gereğini duydum. Çünkü  ; Konumuz beynimiz yeterli çalışıyor mu konusu idi. Bedenimdeki güçsüzlük ve yorgunluk hissi, kaslarımdaki güçsüzlük magnezyum eksikliğinden di. Bunu tablet şeklinde içtiğim zaman anladım. Bir süre sonra kemiklerim güçlendi. İnsan önce kendi kendisinin doktoru olmalı. Bedenimiz bizim için çok önemli. Bu bize verilen bir hediye. Onun kusursuz güzellikte yaratıldığını unutmayalım. Sigara, alkol, uyuşturucularla, şeker, unlu mamuller, ve aşırı miktarda tuz tüketimi ile bedenimizi mahvetmeyelim.Vücudunuzu Tanrının sizi yarattığı haliyle sevmeye çalışın. Başkalarının kötü eleştirileriyle var olan güzelliğinizi bozmayın. Bir kadına göğüslerinin tahta gibi olduğu söylenirse, o kişi gider göğüslerini büyütmek için estetik ameliyat olur. Bu tür ameliyatların sonucu her zaman olumlu sonuçlanmıyor. Diğer estetik ameliyatların sonucu da öyle. Bu tür ameliyat olduktan sonra hayata küsen bir çok kadın var. Eski bedenlerine hasret kalıyorlar. Tonlarca para harcıyorlar. Sadece güzellik uğruna bu tür ameliyatlar olmaya değmez. Sağlığınız söz konusu olmadıkça ameliyat olmayın.

6 Nisan 2019 Cumartesi

Bir alerji hastası nasıl olumlu düşünebilir.


                   
          O kadar şanslıyım ki  sadece alerji hastalığım var.  İnsan bir hastalığa yakalanınca nasıl kendini şanslı hisseder.  Bence daha kötü hastalıklara yakalanmadığı için. Beterin beteri var demişler. Bu hastalığımın olduğunu nasıl öğrendim. Bir gün her zamanki gibi hafta sonu eve abur cubur türden yiyecekler almıştım. Cips, dondurma, çikolata e.t.c.
Bunları tükettikten sonra kısa bir süre sonra dudaklarım ve yüzümün bazı yerleri şişmeye başladı. Ben tabii ki önceleri çok korkmuştum. Benim yerimde başkası olsaydı kesin paniklerdi. Sakin kalıp düşünmeye başladım. Bu yüzümdeki şişme neden olabilirdi? Hemen düşünmeye başladım. O gün neler yediğimi hatırlamaya başladım.

            Vücudun alerjik reaksiyon göstermesi kişiden kişiye farklı şekillerde değişiyormuş.
Kimisinin vücudu kızarıp kaşınırken , diğerinin sadece yüzünde ve ellerinde, ayaklarında şişlikler oluşuyor. Kimisinde ise bacaklarında veya vücudun başka yerlerinde deri döküntüleri oluyor. En tehlikelisi de dilin şişmesi imiş. O zaman hemen acile gitmekte fayda var. Çünkü nefes almanız zorlaşıyor. Bir alerji kişiden kişiye değişir. Kimisi mantara alerjisi vardır. Kimisinin havada uçan polenlere alerjisi vardır. Ben kendimde keşfettiğim alerji ise yediğim gıdalardaki ortak bir maddeye bağlıydı. Hazır gıdalarda bulunan “koruyucu katkı maddesi”ne En çok küçük ambalajlı dondurmalarda, cipslerde, paket pişmiş şinitzel gibi tavuk ürünlerinde, paket küçük ketçap ve mayonezlerde bulunur. Bir düşündüm ki eve ne kadar çok hazır paket gıdalar alıyormuşum.
           
            Ne yazık ki koruyucu katkı maddeleri gıdaların raf ömrünü uzatmak için kullanılıyor. Yani sağlığımız o kadar önemli değil. Market sahiplerinin ne kadar çok kar elde edeceği daha önemli. Aldığım gıdalarda hazır pişmemiş ürünler tercih etmeye başladım. Her paketi , en ufak olanları bile arka taraflarını okumaya başladım. Ortak noktaları hep aynıydı sodyum… ile başlayan birçok koruyucu katkı maddesi içeriyordu.

            Ben 50 yaşında bir bayanım. Hiç evlenmedim. Bu güne kadar da çok önemli bir hastalık geçirmedim. Yakında burnumdan ameliyat olacağım. Çocukken düştüğüm için zamanla burnumda kemik eğriliği oluşmuş.  Bu da burnumdan nefes almamı zorlaştırıyor.
Bu belki önemsiz bir ameliyat dersiniz. Olmasan da olur diyen çok oldu. Geçmişime baktığım zaman okul yıllarında spor derslerinde rahat nefes alamazdım. Bu da uzun süre koşamadığım için zamanla ben de kilo artışı yarattı. Aradan yıllar geçti. Şimdi ben 50 yaşına girdim. Bu kış bir iki, kez grip olduktan sonra hala burnumdan nefes alamadığımı farkettim. Oturup düşündüm. Bu fazla kilolardan dolayı mı yoksa , burnumda içinde et veya geniz eti sorunumu var diye.  Doktor testlerini yaptı. Tomografi sonucu burnumda belirgin bir kemik eğriliği varmış. Bu nedenle nefes almakta zorlanıyordum.

            Küçücük bir şey insan hayatını ne kadar çok etkiliyor. Burnumda eğer hiçbir problem olmasaydı, bende diğer arkadaşlarım gibi okulda spor derslerinde başarılı olurdum. Yıllar geçtikçe kilo almazdım. Çünkü en fazla 30 dakika rahat yürüyebiliyordum. Daha sonra tıkanıyordum. Bu sorunumu ameliyat olarak atlatacağım. Kilo problemini ise evde bir koşu bandı alarak düzenli yürüyüş yaparak çözmeyi düşünüyorum.

            Alerji sorunuma gelince demek ki insan vücudu belli bir yaşa gelince doğal olmayan
Maddeleri artık kabul etmiyor. Gençken daha fazla metabolizma çalıştığı için , zararlı maddeler vücuttan kolayca atılabiliyordu.

            Her zaman dediğim gibi. Kendi sağlığınız için çok dikkatli olmak gerekiyor. Neyin zararlı neyin zararsız olacağını kullandıktan sonra anlıyorsunuz. Alerji hapı kullanarak kaşıntı ve şişliği kontrol altında tutabiliyorum. Şimdi öğrendiğim koruyucu katkı maddesi içeren bazı gıdaların listesini vereceğim. Bu liste daha uzayabilir. Sizde satın aldığınız ürünlerin içeriğini okumadan satın almayın derim.

            Benim alerjimin olduğu gıdalar şunlardı, paket  karabiber, paket dondurmalar, tüm hazır gıdalar, paket sucuk, paket sosis, paket bitki çayları , paket form çayları, patates cipsleri, gazlı içecekler, paketlenmiş tavuk ürünleri, çikolatalı bisküviler, hazır domates ve mayonez sosları, hazır poşet kahveler, 3 in 1, e.t.c. Bu liste her geçen gün artıyor. Artık geriye ne kaldıysa onları da kontrol etmeye devam edeceğim.

            Eğer hayvanların yemlerinde de bu koruyucu katkı maddeleri  varsa et türü yediğimizde herhangi bir alerjik reaksiyon yaşayıp yaşamadığınızı siz düşünün. Çünkü geriye ne kaldıysa size sağlığınızla oynamayan, katkı maddesi içermeyen ürünleri tercih etmeli her zaman.            

            Mutlu ve sağlıklı günler dileğiyle…

 
 








 



  







 


























12 Ocak 2019 Cumartesi

"Eğer hiç düşünmüyorsam , o zaman yaşamıyorum demektir."





Sabah saat 5:00 te uyandım. Bedenim dinlenmişti. Ama bazen bedenim yorgun olsa da beynim çalışmaya ve düşünmeye devam ediyor. Güzel bir rüyadan uyandıktan sonra tek yaptığım düşünmek, düşünmek.. Bugün bir arkadaşımla sohbet ediyordum. Bana neler yaptığımı sordu. O na dedim ki, düşünüyorum, yazıyorum, konuşuyorum. Bana emekli olduğumu düşündüğünü söyledi. Evet doğru dedim. Ama çalışmaya devam etmek istiyorum. Beynim henüz emekli olmadı.

Beynimin neden bu kadar çalíștığını düșünüyorum. Benim asıl mesleğim Mali Danișmanlık, muhasebecilik. Bu iși yaparken bile beynimin hiç yorulmadığını hatırlıyorum. Bazı günler ișlerin yoğunluğundan bașımın çok ağrıdığını hatırlıyorum. O zamanlar iș çıkıșı deniz kenarında uzun yürüyüșler yapardım. Temiz hava strese iyi gelirdi. Bazen de iki üç gün geçmeyen baș ağrılarıyla mücadele ederdim. Bu nedenle kendi sağlığím için neler yapmam gerektiğini çok iyi biliyorum. O zamanlar ağrı kesici ilaçlar benim kurtarıcım, olurdu. Aslında tek ihtiyacım olan , birkaç günlük bir dinlenme idi. Ama o yıllar bu mümkün değildi. Şimdi mümkün. Eğer iş sahibi iseniz o zaman dinlenmeye zaman ayırmak kolaydır. (5:53)

Sağlıklı bir beyin , sağlíklı bir vücutta bulunur. Bu da doğru kararlar , pozitif düşünceyi doğurur. İnsanin kendisi için tek ihtiyacı olan fayda pozitif bir yaşam sürmesidir. Sağlíksız düşünen bir beyin kendinize bir fayda getirmez. Sürekli olumsuz düşünürseniz beyniniz bunu diğer hücrelere bir görev gibi iletir. Hücreleriniz sizin canınızdır. Hücrelerinizin ölmemesi için, olumsuz düşünmemelidir. Her hastalık olumsuz düşünce tohumlarının büyümesi ile başlar. Su deneyini hatırlayín!.. Önceki yazılarımda su deneyinden söz etmiştim. Birkaç bardak ayní temizlikte ki suya farklı farklı konuşurlar. Bir bardaktaki suya sevgi ve olumlu sözcükler söylenir. ( seni seviyorum, sen değerlisin, sen güzelsin) etc.. Diğer bardaklardaki sulara olumsuz, nefret sözcükleri söylenir. Bir süre buna devam edilir. Sonuç; güzel sözler söylenen bardaktaki su daha berrak olmuş. Diğer kötü sözler söylenen bardaktaki sular ise simsiyah olmuş, pis kokmaya başlamış.
Burada anlatmak istediğim şudur: Vücudumuzun % 70 inin su olduğunu hepimiz biliriz. Bunun için uzman olmaya gerek yok. Öyleyse kendi düşüncelerimizle kendi kendimizi neden hasta edelim? Siz güzelsiniz, siz değerlisiniz, siz mükemmel bir şekilde yaratıldınız. Bunu düşünün. Kendinize kötü davranmayın. Her şeyin en iyisini kendiniz için isteyin. Dileyin. O zaman her şey daha güzel olacak. (6:15)



10 Ocak 2019 Perşembe

" Pozitif düşünerek Baş ağrılarını durdurma yolları mümkün mü? "

        


       Pozitif düşünerek baş ağrılarını durdurma yolları mümkün mü? Evet mümkündür. Önce başka bir konu kafanızı karıştırmasın. Buna bir açıklık getireyim. Pozitif düşünerek şifa buluyorsak o zaman dua ederek Tanrı'dan şifa istememize gerek yok mu? Tabii ki hayır. Tanrı her zaman vardır ve bizim Tanrı'ya ihtiyacımız vardır. Tanrı sadece dua ettiğimizde bize sadece şifa değil, bereket de verir. Çünkü şifa bulabilmemiz için affetmeye gerek vardır. Affetmek bize şifa kapılarını açar. Hayatımız düzene girer. Bu yüzden birbirinizi bağışlayın ki şifa bulasınız. Pozitif düşüncenin bize faydası ise sağlıklı kalabilmemiz için doğru kararlar verebilmemizi sağlar. İnsan Tanrı benzeyişinde yaratıldı. Bu nedenle kusursuz ve mükemmel bir doğaya ve hala bilimin çözemediği gizemlere sahibiz. 

        Stresli bir ortamda çalışmak zorunda olan milyonlarca ve binlerce insan vardır. Çalıştığımız işyerleri veya ortamlar bazen bizi gerer. Gerilimli bir ortamda çalışmak bizde bazı sorunlara yol açar.
Bu da bize baş ağrıları, omuz ağrıları, veya migren olarak geri döner. Stresli ve gerilimli yaşantımız sadece işyerinde değil evdeki yaşamımızda da kafamıza taktığımız çeşitli sorunları düşündüğümüzde bu baş ağrılarıyla karşılaşırız. 

       Eğer inançlı bir insansanız bu sorunlarınıza bir çözüm bulmak daha kolaydır. Kutsal Kitap okumak, dua etmek, aynı inancı paylaştığınız kişilerden dua istemek, sık sık imanlı kardeşlerle bir
araya gelmek gibi birçok çözüm yolları vardır.
       Eğer inançlı bir insan değilseniz ki bu mümkündür. Zaten sorunlarımızın çoğu Tanrı'ya yaşamlarımızda bir yer vermemekten kaynaklanır. Tanrı bizim odak noktamızda olmalıdır. Kalbimizde ve düşüncelerimizde O'na yer vermeliyiz. Eğer bir sorunla karşılaştığımızda Tanrı bizim yerimizde olsaydı ne yapardı? diye düşünmeliyiz. Bu nedenle bütün insanların Tanrı'ya yaşamlarında bir yer vermeleri şarttır.
     
        Pozitif düşünceye yer verip size en yakın olan bir arkadaşınızı
arayabilirsiniz. İşten sonra beraber yürüyüş veya bir kahve molası
verebilirsiniz. Hiçbir zaman derdinizi kendinize saklamayın. Onu paylaşın. Bu sizi rahatlatır. İnançsız bile olsanız sizi her zaman 
duyan Tanrı'dan yardım isteyin. Fakat sonra Tanrı'yı tanımak için ona zaman ayırmayı ihmal etmeyin.
        İşe gittiğiniz zaman yanınızda spor ayakkabılarınızı da götürün. İşten sonra eve giderken bir iki durak önce iner eve yürüyerek gidebilirsiniz. Bu da o günkü stresinizi azaltır.Temiz bir hava ve oksijen beyninize çok iyi gelecektir. Derin derin nefes alın.

        Eğer evden çalışıyorsanız,  çalışmalarınıza ara verip dinlenmeye zaman ayırın. Hemen ağrı kesici ilaçlara yönelmeyin.
Bol su için belkide baş ağrılarınızın nedeni vücudunuzu susuz bıraktığınızdandır. Sigara ve alkol veya şeker gibi bağımlılıklar dan söz etmiyorum bile. Bunları kullanmadığınızı varsayıyorum.
        Eğer hipertansiyon hastasıysanız zaten baş ağrılarınız bundan
kaynaklanıyordur. İlaçlarınızı düzenli aldığınızdan emin olun. Doktor kontrollerinizi aksatmayın. Boş konularda sohbet etmek veya tartışmak da baş ağrılarına neden olur. Zamanınızı boşa harcamayın. Sizinle aynı düşüncede olan kişilerle zaman geçirin.
Negatif düşüncelere sahip insanlarla birlikte olursanız pozitif bir yaşam süremezsiniz.  Doğru düşünceler pozitif olanlardır. Negatif kişilerle takılırsanız pozitif bir yaşam beklemeyin. Herkese sağlıklı ve mutlu bir yeni yıl diliyorum.
       Bu yeni yılda her ay 2 veya 3 paylaşımda bulunmaya çalışacağım. Bloğumu takip etmeye devam edin.






yeni bir blog "Gezi videoları " yakında

                  Sevgili blog okurlarım, önceden eklediğim yemek tarifi  videolarımı başka bir blog konusu altında paylaşacağımdan bu bloğumun konusunu değiştirmemeye karar verdim. Yemek Tariflerimi  sadece tanıtım amaçlı eklemiştim. Bu nedenle buradan kaldırdım. Yeni bir blog adı altında onları yine Semra'nın Tarifleri ve resimleriyle birlikte sevenlerle paylaşacağım. Anlayışınız için teşekkürler. "Positive Perspective Yazarı"Semra Şengezer..
Ve yeni blog adresim ; recetasdesemra.blogspot.com
                   Sonraki Blog yazımın konusu " Pozitif düşünerek Baş ağrılarını durdurma yolları mümkün mü? " Gerilim tipinde olan ve kronik baş ağrılarımız neden kaynaklanır? Başımız her ağrıdığında ilaç içmek zorunda mıyız? Umarım beğenirsiniz...

Öne Çıkan Yayın

Pozitif Düşünme ile Şifa

      Pozitif düşünmenin  iyileştirici gücü vardır. Bu makalede nasıl sağlığınızı iyileştirmek ve kendinizi iyileştirmek için pozitif düş...