8 Haziran 2019 Cumartesi

Beyin sağlığımız, Beynimiz için Oksijen'in önemi...

         Şimdi burun ameliyatından sonra tam 28 gün geçti. Son bir haftadan beri daha rahat nefes alabiliyorum. Doktorun dedikleri doğruymuş. %100 nefes almak çok güzel. Bakalım başka ne gibi değişiklikler olacak. Şimdi artık düzenli yürüyüşlerime başlayabilirim. Burnumdan nefes aldığım için artık yorulmadan, ve tıkanmadan yürüyebiliyorum. Uzun süre yürüyememek bende kilo artışı yarattı. Şimdi bunu telefi etmem gerekiyor. Hala burun ameliyatı olmak için kendini yıllarca hazır hissetmeyenler var. Tabiiki her ameliyatta bir risk vardır. Fakat korkmayın. Şimdi tıp dünyası çok ilerledi. Burundaki kemik eğriliği genetik olduğundan ameliyat olmak şart. Bence insan kendi sağlığı için her çabayı göstermeli. Olumlu düşünmeli. Her işin başı sağlık. Şimdi artık telefonda bile daha rahat konuşabiliyorum. Ben inanıyorum ki ilerki yıllarda daha rahat edeceğim. Olumlu düşünmeye devam edin.
             Beyin vücut kütlesinin yalnızca %2' sini oluşturur ancak kan dolaşımına giren oksijenin %20'sini tek başına kullanır. Bu sebeple, beynimiz oksijen yetmezliğine son derece duyarlıdır. Her ne kadar kısa süreli oksijen yetmezliklerine direnebilse de, mümkün olduğunca sürekli ve düzenli nefes almanız gerekmektedir. Dolayısıyla, nefes alabildiğiniz her saniye, doyasıya nefes alın ve beyninizin oksijenini kısmayın.

            " 2006 yılında Proceedings of the Undersea and Hyperbaric Medical Society dergisinde yayınlanan bir makaleye göre, 5 yıl boyunca, 1000 derin su dalgıcının beyni MRI ve SPECT ile incelenmiştir. MRI, bireylerin beyninde herhangi bir morfolojik bozulma tespit etmemiştir. Ancak SPECT analizi, ön ve yan loplarda metabolizma düşüklüğünü ortaya koymuştur."
              Tabii ki bu uzun süreli nefes tutmalar, öncesinde oksijen ciğerlere çekildiği için yapılabilmektedir. Normalde, nefes alıp verirken, akciğerlere giren oksijenin sadece ufak bir kısmı tüketilmektedir, kalanı, karbondioksit ile birlikte atılır. Ancak nefes, ciğerlerde tutulduğu sürece, hapsolan oksijen bu 20 dakika boyunca tüketilebilir. Dolayısıyla, akciğer hacmi ve bunun ne kadarını doldurabildiğiniz, nefesi ne kadar uzun tutacağınızı belirler. Yani nefesini tutanların beyni oksijensiz kalmamaktadır, sadece nefes almamaktadırlar. Çünkü eğer ki beyin gerçekten oksijensiz kalırsa (apne durumu) ilk 2 dakika içerisinde beyin hücreleri geri dönüşü olan hasarlar almaya başlar, 3 dakikadan sonra beyin hücreleri kalıcı olarak hasar görmeye ve ölmeye başlar, 5 dakikadan sonra ise beyin hücreleri kitleler halinde ölür. Dolayısıyla "nefes tutmak" ile "nefessiz kalmak" arasında devasa bir fark vardır."

             Beyin kandaki oksijenin yüzde 20’sini harcıyor. Vücut ağırlığının sadece %2’sini oluşturmasına rağmen, bu kadar çok oksijen harcaması çok ilgi çekici. Bu yüzden de oksijensiz kalma öncelikle beyin hasarına yol açıyor.
             Beyin gece gün boyunca olduğundan daha aktif. Düz mantık ile düşünüldüğünde, gündüz yaptığımız onca faaliyet, görüntü, ses vb.nin beyni yatakta yatarak dinlenmemiz durumundan daha fazla çalıştıracağını sanabiliriz. Ama durum tam tersi. Vücudu kapatınca beyin daha da açılıyor.
             Beynin %80’i sudur. Tezgahlarda ya da TV’de gördüğünüz beyinler çok gerçekçi değil. Yaşayan bir beyinin dokusu daha çok bir jöleye benziyor. Bir dahaki sefere susuz kaldığınızda beyninizi unutmayın.
           Gülümsemek için 17, kaşları çatmak için 43 kas çalışır. Yani gülümsemek hepimiz için daha uygun bir seçim. Kaş çatma, şaşı bakma gibi hareketleri uzun süre yapanlar, bunun yüzü ne kadar yorduğunu bilirler. Bu yüzden en iyisi ruh halinizi iyileştirmek.
           Bütün bunlardan daha önemlisi,herkesin gözünden kaçan bir başka faktör de OKSİJEN'dir. Her organ gibi beynin de enerjiye ihtiyacı vardır.Beyin bu enerjiyi oksijenle glikozu yakarak elde eder. Diğer bütün organlardan daha çok çalıştığı ve daha karmaşık yapılı olduğu için de, daha fazla oksijene gereksinim duyar. Beyin vücudun sadece %2 si kadar bir ağırlığa sahip olduğu halde, kana karışan oksijenin %20sinden fazlasını kullanır.Bu nedenle 40 güne kadar aç ve birkaç gün susuz kalabildiğimiz halde, üç dakikadan fazla oksijensiz kalamayız. Demekki beynin hayatiyeti için en önemli ihtiyaçlardan biri Oksijen'dir. İkinçisi su, üçüncüsü gıdadır.
İşte bu gerçek ışığında şöyle bir varsayım ortaya çıkmaktadır. İçinde 7-8 saat uyuduğumuz yatak odamızın havasız olması başımıza büyük işler açmaktadır. Soğuk havalarda yatak odamızın pencerelerini sıkı sıkı kapatırız. Bu da odadaki oksijenin bitmesine neden olmakdadır. Hatta kapı ve pencere kenarlarını izole ederiz. Buda odamıza oksijen girişini tamamen engeller.Dört saatlik bir uykudan sonra soluduğumuz oksijenli hava bitince ,karbondioksit solumaya başlarız. Bu durum başta beyin hücrelerimiz olmak üzere bütün organlarımızı etkiler. 
Oksijen yetersizliği beyin sağlığımızı şöyle etkilediği düşünülmektedir.
      1- Günden güne zayıflayan beyindeki nöronlar ölmektedir.
         2- Nöronların yeni bağlantılar kurmaları, elektriksel devreler oluşturmaları zorlaşmaktadır. (örneğin , Hatırlayın beynimizin %80 i sudan oluşur, elektriksel dalgalar suda daha fazla diğer organlara emir ve işlev iletir.) Nöronların ölmesiyle bu bağlantıların oluşması azalır. Geniş düşünebilme yeteneği ve vücuda emir ve işlev iletmesi azalır.,
         3- Kısa vadede hafıza kaybı, ezberleme yeteneğinin azalması, unutkanlık ve çaşitli hastalıklar,
         4- Geçici konuşma ve düşünce yeteneğinin artması, insanların kendi lisanlarını bile akıcı konuşamaması, (ıııı) gibi kopuk cümleler söylemeleri, uzun süre duraklamaları. ( Burun ameliyatından önce benimde beynime oksijen az gidiyordu, bu nedenle cümleleri tamamlarken zorlanıyordum, bunu şimdi daha iyi anlıyorum.)
         5- Düşünce tembelliği oluşmakta, gündüz uyuklamaları başlamaktadır. Gece uykusuzlukları artmaktadır. Odadaki oksijen bitince.
         6- Beynimizdeki oksijen yetersizliğinin zihinsel faaliyetlerimizi etkilemesinden başka diğer organlara verdiği zarar ise başka bir araştırma konusudur. 
         Nöronlarında diğer hücreler gibi oksijenden başka; protein ve mineral vitaminlere de ihtiyacı 
vardır. Beyin sağlığının devamı için onu zararlı gazlardan karbondioksit gibi gazlardan korumak hayati önem taşır. Karbondioksit, hava gazı, sigara dumanı, egzoz dumanı, hava kirliliği, çeşitli boya ve tiner kokuları, uyuşturucular, keskin temizlik maddeleri, aşırı alkol, çay,kahve ve gereksiz ilaç kullanımından beynimizi korumamız lazım. Bütün bunlar beynimizi sağlıklı tutabilmenin ön şartlarıdır.
        Beynimiz ne kadar sağlıklı olursa o kadar olumlu düşünüp, pozitif bir yaşam sürebiliriz.
Ayrıca Negatif insanlarla takılıp, pozitif bir yaşam sürdürmeyi başaramazsınız.
      












Öne Çıkan Yayın

Pozitif Düşünme ile Şifa

      Pozitif düşünmenin  iyileştirici gücü vardır. Bu makalede nasıl sağlığınızı iyileştirmek ve kendinizi iyileştirmek için pozitif düş...